Bilge'nin Çin'deki T'ang Hanedanıyla Dostluk Kurması

7- Bilge'nin Çin'deki T'ang Hanedanıyla Dostluk Kurması

Yukarıda bahsettiğimiz hedeflerini gerçekleştirmek için
Çin'e bir elçilik heyeti gönderip barış teklifinde bulundu [203].

Bilge Kagan, bu savaşlardan kendi yazıtının güney yüzünde bahsetmektedir.
Bazı yerleri silik olmasına rağmen savaşların 720 yılında meydana geldiğini
ve onun birinci gün on yedi bin,
ikinci gün piyade orduların tamamını imha ettiğini anlıyoruz [204].
O, Çin kaynaklarının taraflı olarak kısaca kaydettiği zaferinin
arkasından defalarca düşmanlarını bozguna uğratmıştı.
T'ang imparatorluğu orduları hiç yerlerinden kımıldayamamışlardı [205].

Kıtan ve Tatabıların da, II. Gök-Türk devleti hakimiyetini bırakıp,
Çin'le anlaşmaları cezasız kalmadı.
Ertesi yıl 721 kış mevsiminde Kıtanlara sefer düzenledi.
Bir yıl sonra da 722 ilkbaharında Tatabıların üzerinde idi.
Neticede Kıtan ve Tatabı reisleri mal varlıkları, sürüleri,
kadın ve çocukları Gök-Türklerin eline geçmişti.
Yine malesef bu seferlerin detayları yazıtlardaki silinmeler dolayısıyla
okunamadığı için fazla bilgi sahibi olamıyoruz [206].

Tang imparatoru Hsüan Tsung, artık II. Gök-Türk Devletinin
ve Bilge Kagan'ın gücünü kabullenmeye başlamıştı.
Onun barış teklifini bu sefer kabul etmek zorunda kaldı.
Üstelik bir Çin prensesi ile evlenme teklifine red cevabı vermedi.
Gök-Türk elçisine olağanüstü hürmet gösterdiği gibi
hediyeler sunarak geri gönderdi [207].

725 yılında gelindiğinde Çin imparatoru doğuda Budistlerin kutsal bir dağı olan
Tai-shan'a ziyarete gidecekti.
Devlet sekreteri (Chang-shu-ling) unvanlı Chang Yüe'ye
Gök-Türklere karşı savunma hazırlıklarını artırmasını planlaması emredildi.
Çünkü imparator doğuya vardığında kuzeyden ve kuzeybatıdan
Gök-Türkler saldırabilirdi.
Bu arada devlet adamlarından P'ei Kuang-t'ing devreye girerek
dağdaki Budist töreninin başarısının önemli bir başarının göstergesi olduğunu,
eğer hazırlıklar yapılırsa anlamının kalmayacağını söyledi.
Cevaben Chang Yüe, Gök-Türklerin her ne kadar barış teklif ettilerse de
kendileri ile yapılan bir anlaşmaya güvenmenin zor olduğunu belirtti.
Ayrıca Bilge Kagan dostça insanları seven bir yapıya sahipti.
Maiyetindekileri iyi yönetiyordu.
Fakat Kül Tegin mükemmel bir savaşçı, iyi bir komutan idi.
Tonyukuk ise çok cesur, yaşlı, bilgili, tecrübeli olup, varlığı Çin için önemli bir tehlikeydi.
Bu üç kişi bir biriyle yakın dost idi ve daima ortak hareket ediyorlardı,
imparatorun doğuya gittiğini duyarlarsa sınırlara tecavüz ederlerdi.
Böyle bir durumda sınırlar nasıl korunacaktı.
P'ei Kuang-t'ing, hemen Gök-Türklere bir elçi gönderilip,
onların büyük vezirinin çağırılmasını teklif etti.
Söz konusu vezir rehine olarak imparatorun seferine katılacak,
dolayısıyla Gök-Türkler fırsattan istifade edip saldıramayacaklardı.
Chang Yüe onun teklifini kabul etti ve Yüan Chen'ı Bilge Kagan'a göndererek,
imparatorun bu konudaki fikrini beyan etti.

Bilge Kagan, resmi bir karşılama töreni düzenlemiş, hatunu,
Tonyukuk ve Kül Tegin ile birlikte diğer devlet adamları ile çadırın içinde
daire biçiminde oturuyordu;
Çinli elçi Yüan Chen'ı karşıladığında derhal evlilik meselelerini gündeme getirdi.
Bu konuda oyalandığını düşünüyordu.
Çinli elçi Yüan Chen'a ''Tibetliler köpek neslinden gelmeler,
T'ang onlarla evlilik münasebetliği kurdu.
Kıtanlar bizim kölemiz gibilerdi.
Onlar da prenses aldı.
Sadece biz kenara atıldık, prensesle evlenme konusunda
sadece Gök-Türkler eskiden beri (en önce) teklifte bulundular,
ama kabul edilmedi, nasıl iş?''
Çinli elçi diplomatik bir tavır alarak Kagan'ın Göğün oğlunun oğlu olduğunu ifade etti.
Çünkü Bilge daha önce oğlu gibi kabul edilmesini istemişti.
Bir oğulun babasından nasıl evlilik teklifinde bulunabileceğini ifade etti.
Böylece Bilge'nin atağını savuşturmayı düşünmüştü.
Ancak, Bilge Kagan karşı atakla cevap verdi: ''Olamaz,
iki yabancıya (Kıtan ve Tatabı) da prenses verilerek evlilik ittifakı kuruldu.
Onlar daha önce oğul gibi muamele görmüşlerdi.
Ayrıca prenses imparatorun kızı değil, buna tahammül edemem;
eğer teklif reddedilirse, bütün ülkem benimle alay eder, bana güler'' dedi.
Onun bu sözleri diplomasi konusunda ne kadar bilgili olduğunu göstermektedir.
Üstelik Çin'in iç yapısını iyi takip etmiş,
prensesin imparatorun öz kızı olmadığını öğrenmişti.
Ülkesi içinde huzur tesis eden Bilge, bir Çinli prensesle de evlenerek
bütün Orta Asya nazarında prestijini yükseltmek istiyordu.
Aksi taktirde bu onun için bir utanç vesilesi olacaktı.
Bilge Kagan'ın ısrarlı olduğunu iyice anlayan Çinli elçi Yüan Chen,
evlilik teklifinin kabülünü sağlayacağına dair garanti verdi.
Bunun üzerine Bilge de büyük vezir A-shih-te İlteberi hediyelerle
Çin imparatorunun dini törenine katılmak üzere göndermeyi kabul etti.
Neticede Çinliler Gök-Türklerin söz konusu tören dolayısıyla
kendilerine herhangi bir zarar vermelerini garanti altına alıyorlardı.
A-shih-te İlteberle birlikte gelen yabancı reislerin hepsi silahlarını kuşanmışlar,
yaylı ve oklu idiler.
Bazıları imparatorun konvoyunun önünde hırsızlık yaptı.
Bunun üzerine imparator, nişan aldı ve bir atışta birini vurdu.
İlteber A-shih-te atından aşağı inerek,
hırsızlığa kalkışanın kesik başını imparatora sundu ve dedi ki:
''Majesteleri maiyetindeki kutsal savaşçılar gibi değil (onlarla mukayese edilemez).
Gök-Türkleri Tanrı gibi vezirler bilemez, insanların arasında yok''.
Gök-Türk devlet adamı hırsızlığa kalkışanın başını imparatora sunup,
böyle konuşarak prestijini kurtarmaya çalışıyordu.
Diğer taraftan imparator ise mükemmel savaşçı olan silahlı şeflerin
ve diğerlerinin herhangi bir yağma hareketine girişmemeleri için
onlara göz dağı veriyordu.
Karşılığında imparator ''aç olup olmadıklarını yiyecek isteyip istemediklerini'' sordu.
Gök-Türk ilteberi Çin imparatorunu görmeye yay ve ok ile geldiklerini,
on gündür yiyecek bulamadıklarını,
Gök-Türk reislerinin doymalarının gerektiğini ifade etti.
Bundan sonra Gök-Türklerin hızla avlanmaları için izin verildi.
Ancak bu arada Çinli devlet adamlarından Lü Hsiang'ın devreye girip,
Gök-Türklerin avlanmalarının Çin'e zarar vereceğini söylemesi üzerine
avlanmalarından vazgeçildi ve Gök-Türkler konvoyun en önünde yer aldılar [208].
Doğudaki Tai-shan'a yapılan ziyaret ve törenden sonra
Gök-Türkler için büyük ziyafet ve eğlence tertip edildi.
Arkasından çok sayıda hediye ile taltif edildikten sonra ülkelerine geri gönderildiler.

Bilge Kagan'ın, gösterdiği bütün bu iyi niyete ve güvene rağmen
Çin'deki T'ang hanedanının imparatoru Hsüan Tsung sözünde durmamış ve nihayetinde
Gök-Türkler ile evlilik yolu ile akrabalık kurmayı kabul etmemişti.
Yani o, Bilge Kagan'ın bütün barış teşebbüslerinde rağmen
bir türlü olumlu cevap vermemişti [209].

Bilge Kagan, 697 yılından beri çok sayıda iç ve dış savaşta bulunmuştu.
Nihayet 720'ye gelindiğinde ülkesi içinde boy isyanlarını bastırıp huzuru sağlamıştı.
Tecrübeli devlet adamı Tonyukuk'un da tavsiyeleri ile
Çin'e saldırmanın uzun vadede bir fayda getirmeyeceğini de biliyordu.
Çünkü Çin aşırı kalabalık ve iklimi farklı,
Türklerin yapısına uymayan bir ülke idi.
Çin'i tamamen fethetse dahi orada tutunamayacağını
bunun milletine bir yarar sağlamayacağını biliyordu.

727 yılında Bilge Kagan, büyük veziri Mei-lu-ch'o (Buyruk Çor)'yu Çin sarayına gönderip,
en güzel meşhur atlardan otuz baş sundu [210].
Bu şekilde Çin'le iyi komşuluk münasebetlerini devam ettiriyordu
ve uzun süreden beri Çin sınırlarında Gök-Türk askeri faaliyeti yoktu.

Tibetliler, T'ang imparatorluğuna saldırmak arzusunda idiler.
Ancak, tek başlarına hareket etmeye cesaret edememiş olmalılar ki;
Gök-Türklerle ittifak yapıp, birlikte hücuma kalkmak düşüncesinde idiler.
Bu maksatla Bilge Kagan'a bir mektup yazarak
aynı zamanda Çin'e sefer yapmayı teklif ettiler.
Bilge, onların teklifini olumlu karşılamadı.
Çünkü, T'ang hanedanı ile dostluk ilişkilerini bozmak istemiyordu.
Kabul etmediği gibi Tibet hükümdarının mektubunu T'ang imparatoruna sundu.
Hsüan Tsung, onun bu hareketinden çok memnun oldu
ve gönderdiği Buyruk Çor adlı elçiye Tsu-chen sarayında büyük bir ziyafet verdi.
Olağanüstü hürmet gösterilip çok sayıda hediye bağışlandı.
Başka önemli bir gelişme daha meydana geldi.
Shuo-fang'daki Batı Shuo-chiang-ch'eng adlı yerde
karşılıklı pazar kurulacak ve ticaret yapılacaktı.
Üstelik her yıl ipekli kumaşlardan
yüzbinlerce top Gök-Türklere gönderilecekti [211].

Kaynakça

Gök-Türkler I-II-III, 3 cilt bir arada 2. Baskı, sf: 371-374, Türk Tarih Kurumu Yayınları-2014,
Prof. Dr. Ahmet Taşağıl